Kaş, Akdeniz’in derin mavisiyle doğal güzelliklerinin evliliği… Antik Likya yöresinin merkezi Kaş, Toros Dağlarını Akdeniz’in masmavi sularına hayran bırakır. Bakir koyları ve keşfedilmemiş derinlikleriyle kristal mavisi denizini korumaktadır. Kaş, Türkiye’nin güney kıyısında bulunan tarihsel bir kasabadır. Likya medeniyetinin en önemli limanlarından ve şarap üretiminde bulunan Kaş, şimdi antik taş mezarları ve kalıntıları ile cevrili Antiphellos’a ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca dünyada en güzel 50 dalış yerileri arasında Kaş da gösterilmektedir.
Kaş’ın tam karşısında bulunan Yunan Meis Adası sadece 3 mil açığındadır. Meis’e ve Likya medeniyetine ait antik şehirlerine (Kekova, Batıkşehir, vs.) günlük tekne turları düzenlenmektedir.
Kanyon
İnsana uçma hissi veren muhteşem sualtı kanyonu; 3 metreden 23 metreye kadar iner. Daha sonra 60 yıllık gemi batığı başlamaktadır. Yeni başlayan dalgıçlar için max.18 metreye alternatif bir rota da izlenebilir.Deniz kaplumbağası, kalamar, deniz tavşanları, orfozlar, barakuda ve akya sürüleri görmeniz olasıdır.
Neptün Resifi
Dip mesafesi 12-30 metre arasında değişen, dalışı rahat bir resif. Tarihi amfora ve kalıntılar var.Çok eski antik amforalar (2000 yıllık), nadir deniz tavşanları, triggerfish, akya, orfoz, küçük bir kanyon, bazen deniz kaplumbağası görebilrisiniz.
Tünel
Kendinizi 18 metre de (5×5 metre) bir holün içine girip aniden çok güzel yarı kapalı (çıkışı sürekli görülebilen) bir mağarada buluyorsunuz. Burada çok güzel yumuşak bir mercan duvar üzerinde büyümektedir ve dibe yaklaştığınızda küçük bir karides göreceksiniz. Sonra rotanızı çok hoş bir yamaç boyunca sürdürürsünüz ; harika deniz tavşanlarını ,papağan balıklarını , asker balıklarını, karavida ve hatta orfozları görebilirsiniz.
Oasis Reef
Etrafı kumluk ve deniz çayırları ile çevrili dağlık küçük bir resif. Resife giden yol boyunca içlerindeki karideslerle simbiyotik yaşayan, dev deniz midyelerini (Pina) göreceksiniz. Resifte ise mürenlere ve kardinal balıklarına ev sahipliği yapan pek çok küçük mağara var.Ayrıca bir çok antik amfora görebilirsiniz. Resifin yakınlarında 2 büyük orfoza , bir çeşit yumuşak mercana ve nadir görülen bir tür anemona ev sahipliği yapan küçük bir gemi batığı uzanıyor. Oasis resifi dalış açısından esnek bir noktadır : 2-3 kez ziyaret edilebilir. İyi gözlerle denizatı bulma şansınız bile var.Kalamar, deniz tavşanları, küçük gemi batığı, orfozlar, deniz kaplumbağası, bazen de barakuda görebilrisiniz.
Assi Adası
Ahtapot, barakuda, nadir görülen deniz tavşanları,orfoz ve bazen de deniz kaplumbağası görmek için iyi bir nokta. Burası çevresinde dalış yapılabilecek küçük bir ada. Sualtı fotoğrafçıları bir çok güzel motif bulabilirler. Orfozlar,deniz tavşanları, akya sürüleri, küçük ton balıkları, ahtapot görülebilmektedir.
Two Brothers
Bir çift adadan oluşur fakat 3 ayrı dalış noktasını kapsamaktadır. Sığ su dalışından, standart dip limitlerinin üzerinde bir noktaya kolaylıkla geçiş yapabilirsiniz.Orfozar, deniz tavşanları, akyalar, müren, ahtapot, karagöz balıkları görülebilmektedir.
Flying Fish
Dalgıçların oylama sonucuna göre, Scuba-magazin ve dalış merkezleri, Flying Fish’i Türkiye’nin “en iyi” dalış noktası seçmişlerdir. Ana sebeplerden biri, 58 metrede başlayıp 70 metreye kadar uzanan ikinci dünya savaşından kalma (İtalyan bomba uçağı) uçak batığıdır.İkinci dünya savaşından kalma uçak batığı, barakudalar, bazı nadir salyangoz türleri, vatoz, ahtapot, müren, akya sürüleri , karagöz balıkları, trigger fish, bir çok dev orfoz görülebilmektedir.
Besmi Reef
Kaş`ın dalış bölgeleri içinde bulunan ada ve yöresi bugün Bodrum müzesinde sergilenmekte olan Uluburun batığının kazı çalışmaları yapıldığı noktaya oldukça yakındır. Uluburun batığı MÖ 1300`den kalma en eski gemi batığı olma özelliğini taşır. Antik kazı yapılan bölgeye oldukça yakın olan Besmi Adası Yunanistan`a ait Meis adasına sınır olacak kadar da yakındır. Adanın dalış noktası 8 metreden başlayıp 50 metreye kadar gider. Deneyimli dalgıçlar için oldukça coşku verici, uygun bir dalış noktasıdır. Suyun her zaman berrak olduğu bu dalış noktasındaki kimi kez güçlenen akıntıya özen göstermek gerekir. 40 metrelere gelindiğinde ise antik çağın tanığı amforalar sizi beklemektedir. Kısa saplı, kısa gövdeli amforalar belki de yöredeki bir başka batığı bizlere bildirmektedir. Dolayısı ile bu kalıntıları ileride sualtı arkeologlarına yol göstermeleri açısından dokunmadan inceleyip dalışımızı noktalamalıyız. Dalışın bir diğer güzelliği de baraküdalardır.
Gürmenli Adası
Kaş`a 45 dakika uzaklıktadır. Kalkan tarafına doğru olmasından ve açık denize bakmasından dolayı oldukça büyük balıkların sürü olarak dolaştığı noktalardan birisidir. Adnın kuzey ve güney bölgelerinde oldukça güzel birkaç dalış noktası bulunmaktadır. Adanın kuzeyindeki duvar dalışı yapılan nokta 8 metreden başlayıp 50 metrelere kadar inmektedir. 25 metredeki 3 adet demir çapa fotoğrafçıların durak noktasıdır. 45 metreler ise sürü halinde gezen baraküdalarla, lagoslarla ve yanınıza oldukça sokulan ilgili akyalarla doludur. Koyun içinde ise yine 8 metreden başlayıp 20 metrelere kadar inen bir duvar vardır. Dolayısı ile aynı yerde iki ayrı dalış yapılmakla birlikte dalgıçlar deneyimlerine göre de dalış noktası seçebilirler. Adanın güney ucunda ise oldukça ilginç bir dalış noktası vardır. Gürmenli ile küçük ada arsında kalan bu dalış noktasına dalış merkezleri `ay üssü` ya da `uzay` adını vemişler. 20 metre derinlikte bulunan resifin üzeri dikikler ile dolu. Bembeyaz renkli bu resif hiçbir yosun ya da benzer canlı ile kaplı değil. Sünger ve mercan gibi oluşumların da olmamasından pek yaşam yok ancak gezgin büyük balıklar sık görülür.
Gürmenli Kayası
Gürmenli adasının 1 mil kadar güneyindedir. Su üzerindeki bu iki kayacık adaya yakınlığından dolayı Gürmenli Adası`nın kayalıkları olarak tanımlanmıştır. Açık sularda dalışın coşkusunu burada bir kez daha tadabilirsiniz. Adaya bakan güney kayalıklarında 30 metreye kadar inen renkli bir sualtı yaşamı var. Makro mercekle dalmak her ne kadar doğru olsa da, büyük sürü balıklarının yörenin sakinlerinden olduğunu unutmayın. Kayalıkların doğusunda ise 50 metreye kadar inen kayalar akıntı ve derin su deneyimli dalgıçları beklemektedir. Balığın sırtı biçimindeki kayaların genişliği 40 metre kadardır. Yöredeki kumluk bölgeler ise vatozların hızla yol aldığı bölgelerdir.
Likya Batığı
Osmanlı batığına oldukça yakındır, hatta tam karşısındaki dik yamaçların uzantısıdır. Duvar dalışının sonunda 25 metredeki ahşap batık, geniş açı fotoğrafçıları bekler. Likya dalış merkezinin eski teknesi olan bu batık, 13 metre uzunluğundadır. Batığın dışında duvarın oldukça renkli olması, sualtının küçük canlılarını bize tanıtır. Gece dalışlarının yapıldığı bu duvar karideslerin dışında daha birçok yaşamı bizlere sunmaktadır.
Fener Burnu
Kaş limanının çıkışında birkaç mil güneyindeki yarımadanın ucudur. Genelde eğitim sonrası dalışları yapılmaktadır. Yavaş yavaş derinleşmesinden dolayı deneyimsiz dalgıçların kendilerine güven duymalarını sağlar. Dalış konusunda deneyim kazanmaya başlayanları ise 38 metreye kadar inen kayalıklar beklemektedir. 3 ile 18 metreler arasındaki kırık amforalar ve renkli gün balıkları 1 yıldız dalgıçlar için oldukça ilginçtir. 38 metrenin sonunda başlayan kumluk ise vatoz balıklarının yaşadığı bölgedir.
Uluburun Batığı
Uluburun açıklarında yapılan kazıdan çıkartılan kabuk parçaları, geç Tunç Çağına ait, dünyadaki en eski açık deniz gemisine aittir. Geminin yapıldığı sedir ağacının dendokronolojik tarihlemesine göre Uluburun gemisi M.Ö 1.300de batmıştır. Geminin boyu yaklaşık 15 metre, eni 5 metredir ve 20 ton yük taşıdığı tahmin edilmektedir. 10 ton bakır ingot ve 1 ton kalay, geminin ana yükünü oluşturur. Ayrıca 150 adet Kenan kil kavanoz, 10 adet pitos, 3,3 ton toplam ağırlığında tek delikli 24 çıpa (bunlardan ikisi 21,9 kg. ve 25,9 kg. ağırlığında olup, büyük olasılıkla geminin demirlemesi için diğerleri de balast olarak kullanılmaktaydı), tunç aletler, devekuşu yumurtaları, mühürler (en önemlisi Nefertiti’ye ait olan), heykelcikler.. Muhtemel rotası, ya Suriye-Filistin kıyılarından ya da Kıbrıs’tan Ege’ye doğrudur. Kazı sonuçları, Uluburun gemisinin Kenan ya da Kıbrıs yapısı olduğu yönündedir. Yapımında, sedir ağacı kullanılmıştır. Kaplama tahtaları geçme yöntemi ile birleştirilmiştir. Aynı yöntem, Uluburun dan bin sene sonra Yunan-Roma gemilerinde de kullanılmıştır. Bugün yaygın olan önce iskelet yönteminin aksine, önce kabuk yöntemi ile inşa edilmiştir. Yani, önce geminin dış yüzeyi, kabuk inşa edilmiş, daha sonra içerisine iskeleti eklenmiştir. Uluburun gemisinden daha da öncesine tarihlenen, önce kabuk ve geçme yapım tekniği ile yüzdürülmüş gemilere Eski Mısırda rastlamaktayız. Ancak Uluburun gemisinde, bu geçmeler kavelalarla kilitlenmektedir ki bu bir ilktir. Sonraları, Romalılar bu sisteme Fenike geçmesi diyeceklerdir. Uluburun kazısı öncesi, bilinen en eski kilitli geçme yöntemi Girne Batığında kullanılmaktadır (M.Ö. 4.yy). Uluburun Batığından çıkartılan kabuk parçalarında postaya rastlanmamıştır. Omurga geleneksel tipin tamamen dışındadır. Geminin başında ve kıçında, en geniş yerinin dörtte biri kadar daralan omurga, orta noktada, karina kısmında 2 cm kalacak şekilde kabuğun içine doğru girer. Omurganın genişliği yüksekliğinden fazladır (28cm * 22cm).