Dalışın Tarihçesi - Buda Dalış Merkezi - Bursa Dalış Akademisi

Dalışın Tarihçesi

Dalışın Tarihçesi

Dalıcılar, yüzyıllardır çağdaş dalmayla aynı amaçla yani, yemek, hazine arama, askeri operasyon, bilimsel araştırma ve tarama ve sualtı dünyasının keyfini çıkarma gibi amaçlarla okyanuslara dalmışlardır. Dalmanın kısa tarihinde, Bachrach (1982) dalma tarihindeki beş ana dönemi serbest dalış, çanlı dalış, su üstü destekli ya da başlıklı (sert başlıklı) dalış, SCUBA dalış ve son olarak sature dalış olarak belirlemiştir. Tüm bu dalma biçimleri halen kullanımdadır. 
 
Serbest dalış (Nefes tutma)
Serbest dalma ya da nefes tutma dalışı, tüm dalma tekniklerinin en eskisi olup yemek ve hazine aramada tarihi bir rol oynamıştır. Kore`li ve Japonya`lı Hae-Nya ve inci avcıları nefes tutan dalıcıların arasında daha iyi tanınmaktadırlar. `Yarım Mil Aşağıda` isimli kitabında Beebe (1934), Mezopotamya`da arkeolojik bir kazı yapılırken MÖ 4500 yılına kadar uzanan birçok sedef kakmanın bulunduğunu belirtir; bu kabuklar dalıcılar tarafından toplanmış sonra da dönemin sanatkârları tarafından işlenip kakmaya dönüştürülmüş olmalı. Beebe ayrıca, eski kültürlerden insanların inci kabuklarının (midyelerin) ne denli çok kullanıldığını da anlatır.
 
Örneğin Çin İmparatoruna MÖ 2250 yılında bir inci armağan edilmiştir. Yunanlı tarihçi Thucydides`in belirttiğine göre serbest dalıcılar askeri operasyonlarda da kullanılmıştır. Thucydides`e göre Atina`nın bir Siraküs saldırısı sırasında Atinalı dalıcılar, Siraküs`lülerin Yunan gemilerini engelleyip zarar vermek için yerleştirdiği bariyerleri kesmişler. Serbest ya da nefes tutan dalıcılar, su altında daha uzun süre kalabilmek için bazen içi boş kamışları nefes tübü gibi kullanmışlardır. Bu ilkel tip şnorkel askeri operasyonlarda yararlı olmuştur. (Larson 1959)
 
Serbest dalma, halen sportif amaçlarla uygulanmaktadır. Bir çalışma metodu (ve eğlence metodu) olarak serbest dalmanın avantajı, dalıcının hareket etme ve manevra özgürlüğüdür, en büyük dezavantajı ise şnorkelden ya da tüpten alacağı ve tutacağı soluk kapasitesinin sınırlı oluşudur. Modern şnorkel nefes tutularak dalmada bir yardımcıdır ancak sürekli bir hava desteği sağlamaz zira aşağı inerken içine su dolacağından su yüzeyine çıkıp boşaltılması gerekir.
 
Dalış çanı
Dalışn Tarihi - Dalış ÇanıTarihi ana dalma biçimlerinden ikincisi çanlı dalmadır. Bir dalıcının bir miktar korumalı ve hava desteği sağlayan bir cihazla suya girmesinin ilk kayıtları Büyük İskender’in MÖ 330 yılında dalışında kullandığı Colimpha çanına işaret etmektedir. 1575`te Hintli bir sanatçının minyatüründe resmedilmiştir. Bu dalma aletinin tanımı, `İskender`in Gerçek Tarihi` isimli 13. YY Fransız belgesinde yapılmaktadır.
 
`Problernata`sında Aristo, kendi zamanında kullanılan dalma sistemlerini şöyle tarif eder: `dalıcılar için bir nefes alıp-verme yöntemi buldular, onlara bir kap gönderiliyordu, tabii bu kap suyla değil havayla doluydu ve doğal olarak aşağıdaki adama yardımcı oluyordu`.
 
Bu dönemi izleyen 1000 yılda dalmada çok az gelişme oldu. Ancak 1535 yılına gelindiğinde Guglielmo de Lorena gerçek bir dalma çanı olarak tanımlanabilecek gereci geliştirdi. Davis (1962) Roma yakınında bir gölde Lorena`nın dalma cihazını omuzlarında taşıyan ve ağırlığın büyük kısmı askılarla desteklenen Lorena çanını kullanarak yaklaşık bir saat sualtında çalışan bir dalıcıdan söz eder. Böylece Lorena `çanı` kısıtlı ama güvenilir bir hava kaynağı sağlamıştır.
 
1691`de İngiliz astronom Sir Edmund Halley (Royal Society`nin başkanıyken) günümüz çanının atası sayılan bir alet yapıp patentini aldı ve bunu daha sonra Society`ye bir raporunda tarif etti. Sir Edmund`un tarifindeki çan, kurşunla kaplı ahşaptı, yaklaşık 50 fit küp (1.7 metreküp) hacmindeydi ve ışığın girebilmesi için tepesinde cam vardı ayrıca havalandırma için 1-1 vana ve temiz hava sağlayan bir varil vardı. Dalmanın kendi tarihinde Davis (1962) Halley`in Fransız fizikçi Denis Papin`in belirttiği gelişmeden haberinin olduğuna işaret eder.
 
Papin 1689`da su üstünden dalma çanına basınçlı hava vermeyi öngören bir plan önermişti (görünüşe göre ilk). Papin, çanın içine hava göndermek ve sabit bir basınçta tutmak için güç vanaları ya da körük kullanmayı önermişti. Davis`in varsayımına göre, depolamanın güçlendirilmiş hava metoduna karşın Halley`in varili seçmesi, Papin`in (o da Royal Society`nin bir üyesiydi) kendisini hırsızlıkla suçlayacağı endişesinden kaynaklanıyordu. 
 
Başlıklı (Miğferli) dalma
Dalışın Tarihi - 02İlk dalma çanları, her ne kadar bir miktar koruma ve hava desteği sağlamışsa da dalıcının hareketlerini kısıtlamıştır. 17.ci ve 18.ci yüz yıllarda, (genellikle deriden yapılmış) birçok cihaz dalıcılara hava sağlamak ve daha fazla hareket olanağı vermek için geliştirildi. Ancak bu cihazların çoğu başarılı değildi çünkü dalıcıya hava vermek için su yüzeyinden aşağıya sarkıtılan uzun borulara gereksiniyor, böylece derindeki basıncı eşitleme sorununu halletmiyordu.
 
Su yüzeyinden destekli dalma tekniği gelişiminin ilk gerçek adımı, Fransız bilim adamı Freminent tarafından atıldı. Freminent, havanın yüzeyden körükle basıldığı, sudaki dalıcıya bir hortumdan sürekli hava verilmesinin sağlandığı bir sistem tasarladı. Bu sistem, bir çokları tarafından ilk başlıklı-hortumlu dalma cihazı olarak anılır. Freminent 1774`te kendi cihazıyla 50 fite (15 metreye) dalarak orada 1 saat kalmasıyla ünlüdür.
 
Dalışın Tarihi - 01Su üstü destekli dalma sistemlerinde yapılan ilk önemli çıkış Augustus Siebe`nin 1819`da dalma giysisini buluşudur. Ayni tarihlerde Deane Kardeşler, John ve Charles, itfayecilerin yangın olan binada çalışmalarını sağlayacak bir `duman aleti` giysisi tasarımı üstünde çalışıyorlardı. Bu sistemin patentini 1823`te aldılar ve daha sonra bunu `Deane`nin Patent Dalma Kıyafeti` olarak değiştirdiler. Bu giysi, su yüzeyinden verilen hava için port ve hortum bağlantılarını haiz ayrı başlığı olan koruyucu bir giysiden oluşmaktaydı. Siebe`nin dalma giysisi, yakaya sabitlenmiş metal başlığı olan bele kadar inen bir ceketten ibaretti. Dalıcılar, basınç altında havayı yüzeydeki güç pompasından alıyor, hava da özgürce dalıcının belinden dışarı kaçıyordu. 1837`de Siebe, belden hava kaçıran bu açık giysiyi değiştirip kapalı tip giysi haline getirdi. Kapalı giyside başlık duruyordu ama hava bir vana aracılığıyla verildiğinden dalıcıya tüm vücudunu saran hava geçirmez bir giysi giydiriliyordu. Bu giysi modern sert başlıklı dalma takımına temel oldu. Siebe`nin dalma giysisi, Ingilizlerin 1782`de 65 fite (19.8 metre) batmış Royal George gemisini çıkarma çalışmalarında test edildi ve başarılı bulundu (Larson 1959).
 
Miğferli gereçte, karma soluma gazlarının özellikle helyum-oksijenin gelişiminin olduğu 20.ci yüzyıla kadar belli başlı bir gelişme olmadı. 1939`da denizaltı USS Squalus`un çıkarılması sırasında helyum ve oksijenin, soluma karışımı olarak kullanımı belli başlı ilk açık deniz kullanımıdır. Sert başlıklı yüzeyden beslenen dalma tekniği belki de hala en çok kullanılan ticari dalma metodudur. Heliox karışımlarının kullanımı ve gelişmiş dekompresyon masalarının gelmesi, dalıcının bu giysiyle derinde çalışma kapasitesini arttırdı. Stabilite, hava stoğu ve çalışma uzunluğu açısından yüzeyden destekli dalma sistemlerinin avantajları varsa da sert başlıklı gerecin belirgin bir sorunu var; dalıcının hareketini ciddi biçimde engelliyor. Bu kısıtlamalar, kendine yeterli sualtı soluma cihazının (Scuba) gelişimiyle bazı dalma biçimleri için ortadan kalkmıştır. 
 
Scuba Dalış
Dalışın Tarihi - Jacques-Yves CousteauBaşlıklı dalgıcın sınırsız hava desteğine oranla sınırlı bile olsa, taşınabilir sualtı soluma cihazının gelişimi, dalgıca, taşınabilir bir hava desteği ile dolaşabilmesini getirdi. Scuba dalışı rekreasyonel dalışlarda en çok kullanılan yöntem olup ayrıca birçok şekilde, askeri, bilimsel ve ticari amaçlarla da yaygın olarak kullanılmaktadır.
 
Başarılı bir kendine yeterli sualtı sisteminin gelişiminde birçok adım vardır. 1808`de Friedrich von Drieberg, dalgıcın sırtında duran ve su üstünden basınçlı hava veren bir-kutuda-bir-ses cihazını icat etti. Triton denen bu cihaz, aslında hiç çalışmadı ama dalmada basınçlı havanın kullanılabileceği fikrinin doğmasına yaradı. Aslında bu fikir, 1716’da Halley tarafından fark edilmişti. 1865`te, iki Fransız mucit, Rouquayrol ve Denayrouse, kendine-yeterli olarak tanımlanabilecek bir giysi geliştirdiler. Aslında bu giysi kendine yeterli olmayıp dalgıcın sırtında taşıdığı ve istenildiğinde bir-nefes döngüsü sağlayacak olan ve su-üstü hava rezervuarından desteklenen bir başlıktan ibaretti. Bu talep valfı regülâtörü, su-üstü donanımla çok kullanıldı çünkü yüksek basınçlı havayı idare edecek yeterli güce sahip tank henüz yoktu.
 
Bu sistemin otomatik olarak kontrol edilen talep valfı, dalgıca acil durumda bir nefeslik hava alma şansı vermesi bakımından önemli bir yenilikti. Rouquayrol ve Denayrouse`un cihazı, mucitlerin cihazı halka tanıttıktan yalnızca 4 yıl sonra 1869`da yazılan Jules Verne`in klasiği, Denizler Altında Yirmi bin Fersah`ta dikkat çekici bir doğrulukla tanımlandı (Larson 1959).
 
Bu talep valfı, Scuba cihazının bir şeklinin daha sonraki gelişiminde önemli bir paya sahiptir. Ancak, dalgıçların scuba cihazı ile nefes verirken havayı suda dışarı verdiklerinden epey bir hava kaybediliyordu. Bu sorun Ingiliz bir tüccar -denizci olan Henry Fleuss tarafından 1879`da çözüldü. Fleuss, nefes almak için, 450 psi`ye sıkıştırılmış saf oksijen, verilen nefesi temizlemek için de kostik potaş kullanan bir kapalı devre nefes cihazı icat etmişti. Heuss`un `kapalı devre oksijen-soluma SCUBA`sı, Ingiliz dalgıç Alexander Lambert tarafından 1880`de çok önemli bir sınavı başarıyla verdi: Lambert Severn nehrinin altında tümüyle su altında kalmış bir tünelde açık olarak sıkışmış bir demir kapağın gerekli tamirlerini yaptı. Her nekadar Fleuss`un nefes cihazı bu sınırlı uygulamada başarılı olmuşsa da saf oksijen kullanımıyla ilintili derinlik sınırlamaları, solunum karışımı olacak basınçlı havaya dikkatleri çekmiş oldu.
 
1920`de bir Fransız deniz subayı olan Kaptan Yves Le Prieur, kendi vatandaşı Fernez ile birlikte 1926`da alacakları patentle sonuçlanacak olan kendine yeterli hava dalma cihazı üzerinde çalışmaya başladı. Bu cihaz, dalgıcın sırtında taşıdığı bir çelik silindir ve ağızlığa bağlı bir hava hortumuydu. Dalgıç burun mandalı ve hava geçirmeyen gözlük takıyordu. Kuşkusuz bu gözlük koruyucuydu ama basınç dengelenmesine izin vermiyordu. Ferniez-Le Prieur`ün ilk modelindeki silindir yaklaşık 2000 psi hava kapasiteliydi ve kullanıcının 15 dakikadan daha az süre su altında kalmasını sağlıyordu. Daha sonraki geliştirilmiş modeller, dalgıcın 23 fitte (7 metrede) 30 dakika veya 40 fitte (12 metrede) 10 dakika kalmasına yetecek donanımdaydı. Le Prieur`un cihazının ana sorunu, sürekli bir hava akışını sağlayan (ve kaybını önleyen) talep valfının olmayışı idi.
 
Dalışın Tarihi - 031943`te, Ferniez ve Le Prieur`ün kendi cihazlarına patent almalarından neredeyse 20 yıl sonra, başka 2 Fransız mucit, Emile Gagnan ve Kaptan Jacques-Yves Cousteau, `su ciğeri`nin tanıtımını yaptılar. Bu cihaz, herbiri 2500 psi kapasiteli iki ya da üç silindirden çeken bir soluma-talep valfı kullanıyordu. Böylece, Rouquatrol ve Denayrouse tarafından 70 yıl önce icat edilen ve havacılıkta da yaygın olarak kullanılan talep regülatörü, nefes alırken kayıp vermeyen (nefes verirken bir miktar hava suya gitse de) kendine yeterli bir soluma cihazında kullanılmış oldu. Bu uygulama, modern açık devre hava scuba gerecinin (larson 1959) geliştirilmesini mümkün kılmıştır.
 
1939`da Dr. Christian Lambertsen, nötr duruşlu sualtı yüzme için üç tane patentli oksijen soluma cihazı serisini geliştirmeye başladı. Bunlar daha sonra çok sayıda dalgıcın başarıyla kullandığı ilk kendine yeterli sualtı soluma cihazı oldu. Lambertsen Amfibik Soluma Ünitesi(LARU) ABD donanması için kendine yeterli dalışın kurulmasına temel oldu (Larson 1959).
 
Bu cihaz, kullanıcıları tarafından scuba (kendine yeterli sualtı soluma cihazı) olarak adlandırıldı. Bu üstte taşınabilir cihaz, İİ. Dünya Savaşında Italya, Amerika, ve Ingiltere ordularınca kullanıldı ve halen de etkinlikle kullanlmaktadır. Eldeki havanın boşa gitmesini engelleyen soluma prensibi, derinliğin ve saf oksijen alma süresinin geçerli limitlerin ötesine kullanılmasını arttırmak için hava karışımının (nitrojen ya da helyum-oksijen karışımları) kullanımını getiren scuba biçimlerini kapsayacak şekilde büyütüldü (Larson 1959).
 
Dalmada harekete ilişkin önemli bir gelişme Fransa`da 1930`larda gerçekleşti. Komutan de Carlieu, 1680`de Borelli`nin tasarımı pençe-benzeri paletlerinden sonra ilk kez üretilen bir çift palet geliştirdi. Le Prieur`ün tankları, gözlükleri ve burun mandalı ile birlikte kullanıldığında De Carlieu`nün paletleri, suya bir çanın içinde ya da sert başlıkla dikey olarak indirilmek yerine dalgıçlara gerçek yüzücüler gibi suda yatay hareket olanağı verdi. Basınç eşitlediği kadar daha iyi bir görüş de sağlayan tek lensli yüz maskesinin sonraki kullanımı, dalış cihazının rahatlığını ve dalma alanını da arttırmıştır.
 
Böylece, scubanın gelişimi, dalgıçlara sunulan sistemlere, kullanılacak araç olarak önemli bir katkı sağlamıştır. Bu yöntemle dalgıçlar, daha özgürce dolaşabilmekte, daha derine daha üzün sürelerle inebilmekte ve yıpratıcı destek teçhizatına çok daha az gereksinim duymaktadırlar. Scuba ayrıca spor dalışı dünyasını da zenginleştirmiştir; dalgıçlar, maskeyle ve nefes tutup dalmanın ötesine geçip daha uzun süreyle daha derinlere inebilmektedirler. 
 
Satürasyon dalışları
Dalışın Tarihi - Sualtı FotoğrafçılığıHer ne kadar su üstü destekli dalışın gelişimi dalgıçların su altında çalışma süresini önemli ölçüde uzatsa da, dalgıçlar bu sistemi kullanarak derin ve/veya uzun dalışlarda epey bir dekomprasyon zorunda kalıyorlardı. Sature dalışların ABD Donanması tarafından 11950`lerde gelişimi ve deniz, sivil hükümetler, üniversite ve ticari laboratuarlarca geliştirilmesi, bilimsel, ticari ve askeri dalışlarda çığır açarak dalgıçların bu metotla ayni süreye oranla dekompresyon zorunda kalmadan su altında 2000 fit (610 metre)`ye eş basınçlarda çalışmalarını sağladı.
 
Sature dalış, bir dalgıcın dokularının taşıdığı, belirli derinlikte tüm nitrojen veya diğer sabit havayı emdikten sonra doymuş hale geleceği gerçeğinden yararlanır. Yani, doku daha fazla ilave hava ememez. Dalgıcın dokuları tümüyle doyduğunda, dekompresyon için gereken zamanı oransal olarak arttırmadan dalgıç gerektiği kadar saturasyon derinliğinde (veya saturasyon derinliğinden aşağıda veya yukarıda belirli gezme derinliğinde) kalabilir. Sature modda çalışan dalgıçlar, dalma çanı, deniz dibi habitatı ya da kapalı denizaltı gibi basınçlı bir aygıttan yararlanırlar. Bu sualtı aygıtları dalgıçların çalışacağı derinliğin basıncında tutulurlar, bu derinliğe saturasyon veya depo derinliği denir.
 
Sature dalışın gelişim tarihi, hem teknolojik hem de bilimsel gelişmelere dayanmaktadır. Sature dalgıca destek verecek teknolojiyi geliştiren mühendis, fizyolojist ve diğer bilim adamları, bu modun soluma ve diğer fizyolojik olanaklarını ve sınırlarını tanımladılar. Birçok araştırmacı, saturasyon kavramının gelişiminde önemli rol oynadı ancak New London-Connecticut’taki Amerikan Denizaltı Tıbbi Araştırma Laboratuarı bu alandaki en önemli buluşun sahibi olarak tanınmaktadır. Bu ekip Donanmadan iki dalıcı tıp adamı George Bond ve Robert Workman tarafından yönetildi. Bond ve Workman 1950’lerden 1962`ye kadar oldukça zorlu bir şekilde hayvanlar ve gönüllü insanlar üzerinde testler yaparak saturasyon kavramının geçerliliğini doğrulayan bilimsel kanıtı buldular (Lambertsen 1967). 
 
Satüre dalış sistemleri En erken sature dalma, açık denizde Link grubu tarafından gerçekleştirildi ve dalma ve dekompresyonda dalma çanı kullanıldı. Ilk donanma çalışmalarında deniz tabanına bir saturasyon habitatı yerleştirildi. 1964`te, Edwin Link, Christian Lambertsen ve James Lawtie ilk güverte dekompresyon odasını geliştirdiler. Bu oda sayesinde dalgıçlar kapalı bir çan içinde su üstünde basınçlı bir ortamda saturasyondan yavaş bir dekompresyon için tutulabiliyordu. Sature dalışın bu şeklinin ilk ticari uygulaması, 1965`te Smith Mountain Dam projesindeki personel transfer kapsülünün kullanımı idi. Smith Mountain`da ilk kez denenen teknikler, daha sonra ticari dalışlarda standart uygulama olmuş: su üstündeki teknenin güvertesindeki dekompresyon odasında sature dalgıçlar basınç altında yaşarlar ve daha sonra sualtındaki çalışma yerlerine basınçlı bir personel nakil kapsülü ile (su üstü dekompresyon odası da denir) ile gönderilirler (Larson 1967). Her ne kadar sature dalış sistemleri, günümüz ticari dalışlarında kullanılan en yaygın sistemse de, diğer iki dalma tekniği de saturasyon prensibinden yararlanır.
 
Habitatlar ve kapalı denizaltılar.
Habitatlar deniz tabanı laboratuar/yaşama alanları olup sature dalgıç bilim adamlarının uzun sürelerle basınç altında çalıştıkları yerlerdir. Habitat dalgıçları su üstünden dalıp habitata girer ya da su üstündeki basınç teknesinde çalışacakları habitatın depo derinliğine eş bir basınca tabi tutulup sonra habitata nakledilirler. Dalgıcın işini bitirmesinden sonra dekompresyon ya deniz tabanında ya da su üstündeki dekompresyon odasında yapılır. En ünlü ve en çok kullanılan habitat, Bahamalar ve Karayipler`de 1972`den 1985`e dek kullanılan ve 9 ülkeden 600 araştırmacıya ev sahipliği yapan NOAA`nın Hidrolabiydi. 1985`te Hydrolab servisten çekildi ve şimdi WashingtonD.C.`deki Smithsonian Enstitüsünün Doğal Tarih Ulusal Müzesinde yerini almış bulunmaktadır.
 
Kapalı Denizaltılar dalgıç/bilim adamlarının sualtı çevrelerine geçişlerini sağlayan alternatif bir metottur. Bunlar iki amaçlı araçlar olup denizaltı pilotunun/dalgıcın ve personelin yüzey basıncında kalırken (örneğin 1 atmosferlik basınçta), dalgıç-bilim adamının çalışacağı derinlikteki basınca eş bir basınç verilen başka bir odada tutulmasıdır. Böylece kapalı oda, personel nakil kapsülü gibi görev yapmakta ve dalgıcı deniz tabanına/tabanından nakletmektedir.
 
İnsanoğlu okyanusun derinliklerini M.S. 5. YY’dan beri araştırmakta ve bu bölümde tanıtılan tüm dalma teknik ve sistemlerinin gelişimi onun çevresinin her yerinde üstün gelme dürtüsünü yansıtmaktadır. Deniz biyosferinde daha uzun sürelerle rahatça kalabilmek için metot araştırmaları bugün de sürmekte, mühendisler ve bilim adamları daha güvenli, daha kolay ve daha ekonomik geçişler için birlikte çalışmakta.
 
Dalışın kronolojik olarak sırası şu şekildedir;
 
1530      İlk dalış çanı keşfedildi. Bu olaydan sonra uzun süre bir yenilik olmamıştır.
 
1667      İngiliz fizikçi Robert Boyle, dekompresyon hastalığı ile ilgili ilk kayıt olarak bilinen ünlü notunu yazar;
 
Dalışın Tarihi - Başlık“…yılanı bir fanus içine koydum ve fanusun içindeki basıncı arttırdım. Bir süre sonra fanusun içine sıkıştırdığım havayı saldığımda hayvanın aşırı derecede huzursuz olduğunu ve yılanın bir gözünün içinde sıvımsı kısımda bir hava kabarcığının gözün içinde bir taraftan diğer tarafa hareket ettiğini gözlemledim…”
 
1690      E. Halley dalış çanının içine hava ikmali yapılabilecek sistemi gerçekleştirdi.
 
1715      İngiliz mucit John Lethbridge “dalış makinesi” adını verdiği cihazla suyun altında uzun süre kalınabileceğini iddia etmiş olsa da teorik olarak pek mümkün değildi.
 
1776      Belki de en önemli adımlardan biriydi, “turtle”. Suyun hemen altından giderek HMS Eagle adlı gemiyle saldırmıştır.
 
1788      Amerikalı bir teknisyen olan John Smeaton, dalış çanına taze hava eklenmesini ve fazla havayı tahliye edebilmeyi sağlayan sistemi geliştirdi. Hemen ardında hızlıca limanlarda yaygınlaştı.
 
1823      Charles Anthony Deane, itfaiye erlerinin dumanlı yerlere girerken kullandığı sistem sualtına taşıdı. Hatta pazara çıkarak satışı gerçekleşen bir ürün oldu. Dalgıcın eğilmesi mümkün olmasa da uzun yıllar başarıyla kullanıldı. Bu ürüne “dalış giysisi” adı verdiler.
 
1825      Bu noktada bir muammayla karşı karşıyayız. İçerisinde 25-30 bar bulunduran bir tüpten solunum yaptığı yazılmasına rağmen gerçekten de kullanılıp kullanılmadığı bilinmemektedir.
 
1837      Deane’lerin başlığını kauçuk bir elbiseye bağlamayı başararak günümüzdeki modelin atasını oluşturmuş oldu.
 
1839      Siebe’nin geliştirmiş dalış giysisinin kullanılmasıyla 1783 yılında batan HMS Royal George gemisi kurtarma çalışmaları başladı. 20 metre derinlikte yatan bu gemide yapılan dalış çalışmaları, 1843 yılına kadar sürdü. Bu çalışmalar sırasında dalgıçlar romatizma ve uyuşukluk şikayetleri rapor ettiler. Bu şikayetlerin dekompresyon belirtileri olduğu düşünülür.
 
1843      HMS Royal George batığında yapılan çalışmalar sonucu elde edilen tecrübeler sonucunda İngiliz Kraliyet Donanması ilk “dalış okulu” ‘nu hizmete soktu.
 
1865      Fransız maden mühendisi Benoit Rouquayrol ve deniz subayı Auguste Denayrouse, bir sualtı solunum cihazı geliştirerek pantentini aldılar. Bu cihaz dalgıcın sırtında taşıdığı bir düşük basınç tankına bağlı bir ikinci kademeden oluşuyordu.
 
1873      New York’ya inşa edilen Brooklyn Köprüsünde çalışan işçiler, köprü ayaklarının yapımında kullanılan Caisson odasından çıktıktan sonra önemli sağlık problemleri yaşıyorlar ve yürüyüşleri, ağrıları nedeni ile değişiyordu. Bu nedenşe “bends” adı verilen ve hatta işçilerin şefi Wasington Roebling’i ömür boyu sakat bırakan hastalık hakkında Dr. Andrew H. Smith ilk resmi raporunu yayınladı. Ancak Smith’in raporunda bu hastalığın gerçek nedeni olan nitrojenden hiç bahsedilmemiştir.
 
1878      Fransız bilim adamı Paul Berti, “La Pression Barometrique” isimli 1000 sayfalık kitabını yayınladı. Bu kitabında Bert, basınç değişiklikleri altında fizyolojik çalışmalarından bahsediyor ve dekompresyon hastalığının nedeni olarak nitrojen gazının kabarcık haline gelmesini gösteriyordu. Kitap, dalış sonrasında yüzeye çıkışın yavaş olmasının hastalığı önleyeceğini savunmaktadır. Bert, referansları arasında Boyle’ın yılan deneyini de göstermektedir.
 
1906      Dekompresyon hastalığı nedeni ile o kadar çok iş kaybı oluşuyordu ki sonunda İngiliz Hükümeti, fizyologlarından dekompresyon hastalığının önlenebilmesi için çalışmalar yapmalarını istedi. Bu görevi üzerine alan Haldane, Boycott ve Damant isimli üç bilim adamı, keçiler üzerinde yaptıkları deneyler neticesinde iki yıl sonra “Sıkıştırılmış Hava Hastalıklarından Korunma” başlıklı ünlü yayınlarını yaptılar. Bu çalışmaya bağlı olarak geliştirilen tablolar önce İngiliz Kraliyet Donanması daha sonra Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından uygulamaya konulmuştur.
 
1917      Amerikan İnşaat ve İmar Bürosu, Mark V dalış başlığını geliştirerek kullanıma sunar. Mark V’in dalış elbisesi ve satıh ikmaline bağlanması sonucu dalışlar o kadar başarılı bir hal almıştır ki 1980 yılında Mark 12 geliştirilinceye kadar gerek Amerikan Deniz Kuvvetleri ve gerekse diğer bir çok kurum tarafından standart dalış malzemesi olarak kullanılmıştır. Mark serisinin son modelleri incelendiği zaman bugünkü tiplerin 1917 modeline göre çok az farklılık içerdiği görülür.
 
1918      Ogusi isimli teknisten kendi tasarladığı dalış giysisini tanıtır. Bu tasarıda gerekli hava dalgıcın kuşağında bulunan bir aparat aracılığı ile sağlanmaktadır
 
1920      B. Franklin Leavitt isimli teknisten bazı batık gemi kurtarma operasyonları için bir deniz giysisi geliştirmiş olmasına karşın bu giysi asla efektif olarak kullanılamadı.
 
1920      Derin dalışlar için ilk helyum – oksijen gaz karışımları Amerika Birleşik Devletleri’nde denenmeye başlandı. 1924 yılında Amerikan Deniz Kuvvetleri ve Maden İşçileri Bürosu ilk helyum – oksijen karışımı dalışlarını denemeye başladı. Bu sırada Helyum oldukça pahalı bir gazdı ve Amerikan Hükümeti 2. Dünya Savaşı’na kadar Helyum üzerindeki tekeli kaldırmadı.
 
1930      New York Zooloji Cemiyeti girişimiyle bir deniz bilimci olan William Beebe yaptığı küresel odanın içinde 500 metre derinliğe indi. Bu küre daha sonra 1000 metreye inecekti. Kürenin üç penceresi vardı ve bir çelik halatla ana gemiye bağlıydı. Bu oda, kendi solunum hazlarını üzerinde taşıyor ve solunan havadaki karbondioksiti kireç taşıya süzerken nemi almak için kalsiyum klorid kullanılıyordu.
 
 
 
1930      1930’lar dalış alanında pek çok yeniliğe sahne olmuştur ve artık detaylar ele alınmaya başlanmıştır. Eski bir Amerikan havacısı olan Guy Gilpatric, kauçuk kenarlı cam maske fikrini ortaya atmış, Fransız Louis de Coslieu 1933 yılında “yüzme pervanesi” adıyla ilk paletleri geliştirmiş ve 1940 yılında aynı paletler Owen Churchill tarafından geliştirilerek dünya çapında yaygınlaştırılmıştır. Modern maskeye, Yves Le Prieur ve Rus Alec Kramarenko gibi kimselerin fikirlerinin sonunda bir araya gelmesiyle ulaşılmıştır.
 
1933      İlk sportif dalış kulubü Kaliforniya’da kuruldu. Bunu bir yıl sonra Paris’te kurulan amatör dalış kulübü Club Des Sous-l’Eea izledi.
 
Dalışın Tarihi1933      Fransız donanması kaptanlarından Yves Le Prieur, Rouquayrol ve Denayrouse’un 1865 yılında gerçekleştirdikleri dalış apartının satıhla bağlantısını keserek dalgıcı tamamen bağımsız hale getirmek için özel bir istek valfini yüksek basınç yüpüne (100 bar) bağlamayı başardı. Aparatta regülatör olmadığı için dalgıcın nefes alacağı zaman bir vanayı açıp-kapatması gerekiyordu. Jacques Cousteau, bu aparatı denemiş ve sualtında çok bir süre kalınabildiğini yazmıştır. 1935 yılında Fransız Donanması bu aparatı envanyerine aldı. Daha sonra (1936) dünyanın ilk scuba kulübü olan “Club Of Divers And UnderwaterLife” Le Prieur tarafından kurulacaktı.
 
1938      Guy Gilpatric, amatör dalışla ilgili ilk kitabın yazarı ve yayıncısı oldu. “The Complete Geoggler” isimli bu kitabın okuyucları arasında Jacques Cousteau da bulunuyordu.
 
1938      Edger End ve Max Nohl isimli dalgıçlar Amerika’da Milwaukee Hastanesi’nde bulunan basınç odasında 30 metre derinlikte 27 saat kalarak ilk saturasyon dalışını yapmışlar ve 5 saatlik dekompresyon sonrasında Max Nohl’da dekompresyon hastalığı gelişmiştir.
 
1942      Paris doğal gaz şirketi Air Liquide’de görevli mühendis Emile Gagnan ve Fransız donanması subaylarından Jacques Yves Cousteau bir arabanın karbüratör parçasında tadilat yaparak dalgıç, sadece nefes aldığı zaman hava sağlayan bir aparay geliştirdiler. 1943 yılında yeni istek valfini bir 2. Kademeyle tüplere bağlayan Cousteau, 1943 ocak ayında Paris yakınlarındaki Marne nehrinde bu sistemin ilk dalışını yaptı. Hemen ardından “Aqua Lung” adını verdikleri bu yeni sisteme patent almadan önce Cousteau ve Gagnan hava geliş noktası ile egzoz kısmını aynı seviyeye getirerek günümüzdeki kullanılan sistemin ilk örneğini yaratmış oldular.
 
1943      Cousteau, Frederic Dumas ve Philippe Tailliee yavaş yavaş derinliği arttırarak yaklaşık 500 dalış yaptılar ve Aqua Lung’ı denediler ve geliştirdiler. 1943 eimine geldiklerinde Frederic Dumas, Akdeniz’de 70 metre derinliğe indi ve “Nitrojen Narkozu” ilk kez kayıtlara geçti.
 
1947      Frederic Dumas bu kez 100 metre derinliğe indi.
 
1948      Bu sırada daha büyük derinliklere inme ve keşfetme isteği devam ediyor ve Otis Barton isimli mühendis, Kaliforniya’da geliştirdiği küresiyle 1500 metre derinliğe inmeyi başarıyordu.
 
1951      Sualtı ile ilgili ilk süreli yayın olan “Skin Diver” yayın hayatına başladı.
 
1953      Dünya scuba ile tanışadursun Jacques Cousteau, Frederic Dumas ile birlikte “The Silent World” isimli ilk kitabını yayınladı. Bu sırada yine deniz ve sualtıyla ilgili ilk külliyat olan “La Mer” Romanovski, Beceuf, Bourcart tarafından yayınlanırken bu ansiklopedinin editörleri arasında Cousteau da bulunuyordu.
 
1954      Türkiye’de Caddebostan Balıkadamlar Kulübü kuruldu.
 
1959      İlk ulusal anlamda organize olmuş olan scuba kurs sistemi ve sertifikasyonu YMCA tarafından başlatıldı.
 
1960      Yıllarca süren bir başka çalışma 1960 yılının başında meyvesini vermişti. Dünya’nın en derin noktasın 10.916 metre derinliğe “Triest Batiskafı” indi.
 
1960      Scuba dalışlarında kaza sayıları hızla artmaya başlayınca Amerika’da bulunan eğitimciler bir araya gelerek yeni bir standart eğitim verebilmek amacıyla NAUI’yi kurdular.
 
1962      Sualtında yaşam ortamları kurmak amacı güden ilk çalışmalar başladı. Bu amaçla Jacques Cousteau ve takımı Coshelf I ( Continental Shelf ) adını verdikleri sualtı yaşam alanını denediler ve Albert Falco ile Claıde Wesley, Diyojen adını verdikleri bu odada 7 gün boyunca 10 metre derinlikte yaşadılar.
 
1963      Conshelf II Kızıl Deniz’e indirildi ve 8 dalgıç bu habitatının içinde 1 ay boyunca yaşadı
 
1964      Sealab I, Sealab II ve Conshelf III Fransa’nın güney sahillerinde denendi. Eski astronotlardan Scott Carpenter, Conshelf 3’ün içinde, 60 metre derinlikte bir ay kaldı.
 
1970      1960’larda yaygınlaşmaya başlayan scuba sportif dalışlarında emniyet önlemleri giderek standart hal almaya başladı. Dalış kartlarında eğitim seviyeleri belirtilmeye ve rezerv sistemili tüpler yerlerini K vana sistemine bırakmaya başladı. Çift hortumlu regülatörler tek hortumlularla değişirken BC’ler standart malzeme olarak yerlerini aldılar.
 
1980      Türkiye Sualtı Sporları Cankurtama ve Paletli Yüzme Federasyonu kuruldu.
 
1983      İlk sportif amaçlı dalış bilgisayarı olan “Orca Edge” piyasaya sunuldu. Dalış bilgisayarları, hızla geliştirilerek çok farklı üretici tarafından çok farklı amalar için piyasaya sürülecek ve sportif dalıcılar arasında önemli bir yer edinecekti.
 
1985      Geliştirilen ROV (Remote Operating Vehicle) teknolojisi sayesinde bir Fransız-Amerikan ortak çalışmasında kullanıldı.
 
1990      Türkiye Sualtı Sporları Cankurtarma ve Paletli Yüzme Federasyonu Yönetmeliği, 15 Ağustos’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. On yıllık gecikmenin nedeni bilinmemektedir.
 
1993      Modern scuba dalışının 50. Yılı kutlanırken dünya üzerinde 1,5 milyon sertifikalı dalgıç olduğu hesaplanıyordu.
 

Paylaş:

Bursa da Hafta Sonu Başlangıç Seviyesi Dalıcı Kursu

Bursa da Hafta Sonu Başlangıç Seviyesi Dalıcı Kursu

Detay

Online Akademik Eğitim - Tüm Yıl Geçerli

Online Akademik Eğitim - Tüm Yıl Geçerli

Detay